Pages

Subscribe:

26 Haziran 2012 Salı

Euro 2012'nin En Yakışıklı 11'i




Euro 2012, 90'lı yıllardan bu yana izlediğim en sıkıcı futbol turnuvası. Oynanan futbol seyir açısından zevkli değil, milli takım şampiyonada yok, Ömer Üründül'ün yorumculuğu, cehennem sıcakları, tribünlerdeki slav güzelleri, Berke'nin Cansu'dan ayrılmaması ve en önemlisi yakışıklı futbolcuların azlığı... 

Rus hatunların akın akın memleketimize gelmelerinin nedenini  anlamamızı sağlayan Rus futbolcuları, qarizma erkek berberinin sponsor olduğu Portekiz futbolcularını bir nebze anlasak da yıllar yılı "Türk erkekleri gitsin İtalyan erkekleri gelsin" diye diye yandığımız İtalyan futbolcuların da güvendiğimiz dağlara kar yağdırması olacak iş değildi, kadınlara yapılan büyük bir haksızlıktı.

Peki Euro 2012'de sahalardaki en yakışıklı isimler kimlermiş bir bakalım;

Slaven Bilic (Hırvatistan-Teknik Direktör)

İker Casillas (İspanya-Kaleci)















Holger Badstuber (Almanya/Sol Bek)












Gerad Pique (İspanya/Defans-Stoper)












Leonardo Bonucci (İtalya/Defans-Stoper)













Mathieu Debuchy (Fransa/Sağ Bek-Orta Saha)












Xabi Alonso (İspanya/Orta Saha-Ön Libero)












Steven Gerrard (İngiltere/Orta Saha)













Wesley Sneijder (Hollanda/Orta Saha)













Aleksandr Kerzhakov (Rusya/Forvet)













Andy Carroll (İngiltere/Forvet)













Robin Van Persie (Hollanda/Forvet)












Not: Tamamen subjektif bir listedir.

www.twitter.com/leylagibi

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Galatasaray vs ?

Mehmet Ali Aydınlar höt dese Taksim'de yürüyüş yapan topluluğun Süper Final saçmalığını böyle sorgusuz sualsiz kabullenmesinin tek sebebi, bunun kendilerini yarışta tutabilmek için getirilen bir sistem olduğunu bilmeleridir. Galatasaray kulübü sadece ligde öne geçtiği zaman değil, ortaya atıldığından beri bu sisteme karşı çıkmıştır. En baştan belliydi ağlamayın diyenler de bunun farkındalar.

Mehmet Ali Aydınlar federasyonunu hükümetin kuklası ilan edip Yıldırım Demirören'i çılgınca desteklemeleri ve bu yeni federasyonu hükümetten bağımsız gökten zembille inmiş gibi göstermeleri kendilerini kurtarma çabasından başka bir şey değildir. İbrahim Akın'a müsabaka sonucunu değiştirmekten ceza veren ama parayı veren kulübe şike cezası veremeyen bir federasyonu tabiki destekleyeceklerdi. CAS davasını çekmenin, 58. madde konusundaki salvolarının bir karşılığı olmalıydı.

Kaldı ki önceki federasyon karar versin dediğimiz zaman mahkeme sonuçları beklensin diye ağlayan güruh, yeni federasyonun 1 ayda karar alıp kendilerini temize çıkarmasından zerre rahatsız görünmüyor. Omurga bugünlerde lazım oluyor işte.

Neticede ortadaki tek mağdur şike mevzuları ortaya çıktığından beri duruşunu bozmayıp ligin en güzel futbolunu oynayan; ama zaten kazandığı şampiyonluğu futbolda ahlak ve adalet olsa şu anda ikinci ligde olacak bir takımla maç yaparak tekrar kazanması istenen Galatasaray'dır.

Bu ligin gerçek kazananı hükümetin ve onun oluşturduğu federasyon ve onun kolladığı kulüplerin çıkarlarından ve maç sonuçlarından bağımsız olarak GALATASARAY'dır.

Yürüyedur.

12 Nisan 2012 Perşembe

Semih, Stoch, Türkiye Kupası ve komiklikler

“28 yaşına geldi ama hâlâ Genç Semih diyorlar.” Türkiye’deki espri anlayaşının doruk noktası olan bu cümleyle yazıya başlamak istedim çünkü Genç Semih yine sonradan oyuna girdi ve bir şeyler için çabaladı Kayserispor ile yaptığımız Türkiye Kupası mücadelesinde. Peki bu adama gerçekten yeteri kadar şans verilmedi mi bugüne kadar? Verildi abi. Cidden verildi ama değerlendiremedi. İlk 11’de başladığı maç sayısı az değil ama ilk 11’de başladığı maçlarda da performansı pek iç açıcı değil. Ha saçma sapan futbolculara ona verilen şansın 10 katı verildi onlar da değerlendiremedi fakat burası Türkiye ve sen Türksün Semih, kusura bakma artık.


Türkiye Kupası demişken aklıma geldi. Türkiye’de Türkiye Kupası çoktan özünü kaybetti aslında. Herhangi bir takım alsa, Türkiye Kupası’nı aldım diye sevinmiyor da sanki Fenerbahçe’nin bilmem kaç senedir alamadığı kupayı aldım diye seviniyor gibi ya da basın, genel ağ vb. merciler sayesinde bizlere öyle gelir oldu bu olay. Ha ortada gerçekten komik bir durum var bence de. Büyük başarılara imza atmış bir kulübün bu kupayı senelerdir alamamış olması komik ama bizim ülkemizdeki  insanların komiklik üzerinden komiklik yapma çabaları daha komik gelmiştir bana hep. Bu olay da bunun asil örneklerindendir.

Stoch hakkında bir şey söylemek istiyorum bir de. Sen nasıl bir adamsın kardeşim? Maç sonu puanlamalarında ya "10" ya da "?" alacak futbol oynuyorsun. Abi senin ortan yok mu ya? Şöyle bir maç sonunda da “Stoch nasıldı?” diye sorduklarında “İdare ederdi.” diyelim. Diyemiyoruz abi. Yok. Biraz Baroni’den örnek al. İdare eder adam ol. Yoksa ayağını kaydırırlar. Böyledir bizim basın. Liselidir. Affetmez. 


Velhasıl gün be gün Özer düşmanlarının arttığı ülkemizde medyanın uğraşacak bir şey bulamayıp Aykut Kocaman’ın durgun sevinç gösterilerine taktığı şu futbola doyduğumuz mübarek günlerde Fenerbahçe yine Türkiye Kupası’nda yarı finale çıktı. Beyin olarak çökmüş olan bir takımın taraftardan aldığı güç bakalım işe yarayacak mı? Fenerbahçe eğer kupayı alırsa şimdiden esprilerini hazırlamış insanlar hemen piyasaya çıkacak mı? Başkalarının başarısızlıkları ile mutlu olmayı bir felsefe hâline getirmiş gruplar tekrar mutlu olacak mı? İzleyelim, görelim.

30 Mart 2012 Cuma

Komplekssiz Ruhu Çağırmak (Galatasaray - Orduspor)


Ligin çivisinin ayrı eve çıkma evresini tamamlandığı şu günlerde gönül isterdi ki bir "fotomaç,fanatik" başlığı atayım ama elden gelen bu. 33. haftanın bana göre Trabzonspor-Fenerbahçe maçından daha önemli olan maçı. Çünkü bu maçın skoru diğer maçın herhangi bir sonucuyla ters orantılı durumda.

İki takım arasındaki gerginlik hafta içi zirve yapmışken takımın motivasyonunun daha da artmış olduğunu tahmin ediyorum ya da en azından öyle olmasını diliyorum. Sezonun ilk yarısında Ordu'da oynadığımız vasat altı futbolu, şansın elçiliğinde kazandığımız o saçma 3 puanı düşünmek bile istemiyorum. Orduspor'un kendi sahasında "önde basan" taktik anlayışını sürdüreceğini de tahmin ediyorum. Bu da bizim takımın en büyük zaaflarından biri zaten. Önde baskı kurulduğunda iki pası bile zor yapmak. Ancak bu maç o maça benzemeyecektir. Zira puan farkı 7 iken ve normal sezonun bitmesine 2 hafta kalmışken; herhangi bir futbolcunun maça gayriciddi çıkacağını düşünmüyorum. Yolun çoğu bitmişken hele ki..

Maçın kilit oyuncularına gelecek olursak burada 3 isim ön plana çıkıyor: Selçuk, Melo, Engin... Neredeyse tüm maçların kilit oyuncusu olan Elmander'in oynayamaması durumunda kilidi çözebilecek olan isimler bunlar. Necati ve Baros'un ilerde top tutamaması, Necati'nin gereksiz vuruşları zaten eksi yönlerimiz. Bu üç oyuncu da üstüne düşen görevi yapmazsa o zaman işimiz gerçekten zor. Özellikle Selçuk bu maçta takımın sıkıştığı anlarda kilidi açmaya çalışmalı. Tıpkı Beşiktaş ve Fenerbahçe maçlarında olduğu gibi. Son iki haftasına girdiğimiz ligde puan kaybı en abuk senaryoları karşımıza çıkartır. O yüzden komplekse girmeden rahat ve akıllı oynayarak, Culio'nun gölgesindeki maçı muhakkak kazanmamız lazım sevgilim okur..


25 Mart 2012 Pazar

Galatasaray Trabzonspor Maçı



Elmander'in yokluğunda Galatasaray hücumda çok fazla zorlanacak. Arada Sivasspor maçı olmasa Necati-Baros ikilisiyle başlayabileceğimizi kesin olarak söyleyebilirdim ama bu maçın etkisiyle Fatih Terim sistemde değişiklik yapabilir.

Eğer değişiklik yaparsa, bunun en önemli sebebi Necati ve Baros'un Sivas maçındaki kötü oyunları olacaktır. Riera, Sabri ve Engin'in kötü oyunlarını hesaba katmıyorum, onların kötü oyunlarını düzeltmek için sistem değişikliğine gerek yok çünkü. Fatih Terim bu maçın etkisinde kalarak Baros'u kesip orta sahadaki üstünlüğü Sivasspor maçında olduğu gibi kaptırmamak için burayı kalabalık tutup ilerde tek başına Necati'yle maça başlayabilir. Öyle bir durumda Galatasaray'ın bir duran top ya da uzak bir şut olmazsa değil gol atmak, pozisyona girmekte bile zorlanacağını tahmin etmek zor değil, çünkü bu takım 4-1-4-1 sistemini oy na ya mı yor.



Galatasaraylıların gönlünden geçen ise -tamam lan benim gönlümden geçen- yine 4-4-2 ile başlayıp Sabri ve Riera'nın sahadan mümkün olduğunca uzak tutulması. Bana kalsa bu ikiliye Yekta Kurtuluş'un sakatlığının durumuna göre Engin Baytar ya da Emre Çolak bile eklenebilir, zira bu adamların yüzünden kanat bindirmesi yapamadan 4-4-2 oynuyoruz, bu yüzden de takım kimi zaman hatta çoğu zaman 4-1-3-2'ye dönüyor. Emre'nin ayakta kaldığı ikili mücadele yok, bu yüzden kaçak oynuyor topu ayağında fazla tutmuyor, dolayısıyla adam geçip sıfıra inme gibi bir durumu yok. Engin desen topla oynamaktan pas vermeyi unutuyor falan filan..



Trabzonspor tarafından bakarsak, Şenol Güneş'in her zamanki ofansif kadrosunu sahaya süreceğini tahmin etmek zor değil. 4-2-3-1 sistemiyle sahaya çıkacaktır. Yalnız Burak'ın arkasına koyacağı adam konusunda emin değilim. Alanzinho, Halil ya da Adrian olabilir.



Play-off saçmalığı olmasa formalite maçı olacak bir karşılaşmayı bu kadar yorumlamak da koyuyor insana ya. Ha unutmadan, birbirlerine yatıyorlar diyenleri de şuraya alalım:


18 Mart 2012 Pazar

Fenerbahçe'nin Aykut Kocaman'ı


Direkt konuya gireyim.

Aykut Kocaman'ın en büyük şansı, Daum'un oturttuğu bir takımın başına gelmesiydi. Çok kötü durumda almadı Fenerbahçe'yi, sadece şampiyonluğu son maçta kaybetmenin sebep olduğu bir travma hali mevcuttu takımda. Eskinin hücum sevdalısı Daum, Fenebahçe'ye ikinci gelişinde defansif bir futbol oynatmaya başlamıştı takıma. Fenerbahçe'nin golü 10. dakikada gelse, 80 dakika skor korumaya çalışıyordu, tepki de alıyordu ama bunu başarıyordu. Daum'un Fenerbahçe'si öne geçtiği maçları kazanıyordu yani. Benim hatırladığım sadece tek maç var öne geçip kaybettiği, o da içerde oynanan Bursaspor maçı. Bursaspor'un çılgın attığı sezondu, ki şampiyon da oldular zaten. Fenerbahçe derbilerdeki psikolojik üstünlüğünü de Daum'un ilk döneminde kazanmıştır. Zico bunu devam ettirdi, arada Aragones bu ikisinin kaymağını yedi, sonra tekrar Daum derken Daum da gitti, Aykut Kocaman geldi ve sendelenme başladı..

Aykut Kocaman takıma ilk geldiğinde, Daum'un 4-4-1-1 sistemini devam ettirdi, böylelikle de çok bir geçiş dönemi zorluğu yaşamadı Fenerbahçe. Üzerine takıma Yobo, Caner, Stoch, Özer, Dia, Niang gibi önemli takviyeler yapıldı. Aslında bundan sonrasını 3 ana döneme ayırmak gerekir diye düşünüyorum.

1. 2010-2011 sezonunun ilk yarısı: Bildiğimiz klasik bir Aykut Kocaman performansı izlediğimiz dönemdir. Avrupa'dan iki defa elenen ve ardından içerde iyi oynayıp kazanan, deplasmanda kayıp bir Fenerbahçe. Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda oynanan 9 maçta 7 galibiyet, 2 beraberlik var; bu iki beraberliğin biri Beşiktaş'a, diğeri Galatasaray'a karşı alınmış. Buna karşılık deplasmanda oynanan 8 maçta  4 mağlubiyet, 1 beraberlik ve 3 galibiyet var. Bu 3 galibiyetin de biri Kasımpaşa'ya diğeri ibb'ye karşı alınmış. Bu dönemde İstanbul dışında kazandığı tek maç Konyaspor maçı yani. Yeni Malatyaspor falan var bak onları söylemiyorum bile. Süper Lig'de 17 maçta 33 puan toplamış.

2. 2010-2011 sezonunun ikinci yarısı: İşte Aykut'un teknik direktörlük hayatının en garip dönemi. Ya bakire kız kesip futbol tanrılarına armağan etti ya da Morpheus gelip enseden verdi futbol bilgisini, verdi taktik dehayı 17'de 16 yaptı Aykut Kocaman. İstatistik vermeye lüzum yok, yazdım zaten. 17 maçın 16'sını kazanıp 1 tanesinde berabere kaldı Fenerbahçe ve ikili averajla Trabzonspor'u geçip ligi birinci sırada bitirdi. 17 maçta toplanan puan sayısı 49. İlk yarıdan tam 16 puan fazla.

3. 2011-2012 sezonu: Klasik Aykut Kocaman'ın döndüğü dönemdir ama tek bir farkla, Daum'un sistemini uygulamamaktadır artık.Takıma katılan futbolcular Orhan şam, Serdar Kesimal, Özgür Çek, Reto Ziegler, Henry Bienvenu, Moussa Sow; takımdan ayrılmak isteyip gidenler Andre Dos Santos, Niang, Lugano ve Emenike'dir.Fenerbahçe iyi başlar ama yine rutinine döner. İçerde iyi, dışarda kötü. Aykut Kocaman'da garip bir sistemle oynamaktadır artık, takımın sol tarafı 4-2-3-1 oynarken sağ tarafı 4-4-2 oynamaktadır. Arada bir Alex'in tek forvet olduğu 4-3-3 denemektedir. Büyük maçları kazanamamaktadır artık.

Uzun lafın kısası, Aykut Kocaman'a ikinci döneminde sihirli dokunuş yapan şey neyse, artık yoktur. İyi bir Fenerbahçeli olabilir ama puan kaybettiği hemen her maçtan sonra hakemler hakkında konuşması, güç dengelerinden bahsetmesi vs. derken iyice antipati kaynağı olmuştur.Galatasaraylılar'ın Sabri Sarıoğlu ya da Beşiktaşlıların Necip Uysal ile ilgili düşündükleri şey Aykut Kocaman için de geçerlidir: bir takımın iyi bir taraftarı olmak, tek başına o takımda görev almaya yetecek bir özellik değil.

Son olarak da şunu söyleyeyim; Real Madrid içerde Malaga'yı handikaplı yener, AZ Alkmaar NAC Breda üst olur, Gaziantepspor Karabükspor'u yener, Liverpool Stoke City de alt olur.

17 Mart 2012 Cumartesi

Fenerbahçe Galatasaray Derbisi


Defansif ve kontrollü oynayan, iyi kontratak yapan ve sinirlerine hakim olan takımın kazanacağı; ya da en azından puan alacağı maç olacak büyük ihtimal. 1999'dan sonra Galatasaray hep kazanmaya gitti, hep kaybetti Kadıköy'de. Feldkamp'la Türkiye Kupası'nda ve Hagi'yle ligde iki defa defansif oynadı ve iki beraberlik aldı o kadar. Fenerbahçe ise bu zaman aralığında hep defansif ya da tamamen defansif demeyeyim de, akıllı oynayan takımdı ve hep kârlı çıktı.


Galatasaray tarafında Fatih Terim'in 4-4-2'ye geçmesinden ya da Sabri Sarıoğlu'nu kesmesinden anlaşılan ders vermeyi bırakıp ders almaya tekrar başladığı. Gerçi hala ara sıra 4-1-4-1 'e dönüp maçları zora sokuyor, tam tamamen vazgeçti derken Beşiktaş maçında yaptı mesela. Bakalım bu maçta takımına kontrollü bir hücum futbolu mu oynatacak, defansif mi oynatacak yoksa ikisinin ortasını mı bulacak göreceğiz. Tamamen defansif oynarsa maçı alma şansının oldukça azalacağını düşünüyorum çünkü Galatasaray bunu yapabilen bir takım değil, hücum oynarken pozisyon vermeyen bir takım. Ne zaman kapansa karşı takım bunaltıyor, pozisyonlar buluyor. Yine çift forvetle çıkarız (elmander-necati) herhalde. kadro tahminim:




Fenerbahçe tarafında ise Aykut Kocaman var. Teknik direktör olduğu günden beri önce defansı sonra ofansı düşünen bir adam Aykut. Sezon başından beri rakiplerine çok pozisyon veriyor, özellikle de iyi kontratağa çıkan takımlara. Deplasmanlarda bu takımlara genelde kaybettiler zaten. 2-0 biten Beşiktaş maçındaki gibi bir futbol oynatırsa Beşiktaş'tan farklı olarak Galatasaray'ın gol atacağını düşünüyorum, çünkü Galatasaray kontratağı Beşiktaş'a nazaran daha kaliteli adamlarla ve daha iyi yapıyor. Galatasaray'da Holosko yok; Necati, Elmander ve kulübede Baros var. Bu maçta 4-3-3'e yakın 4-3-1-2  gibi oynayacaklarını düşünüyorum. Kadro tahminim:



Neticede güzel maç olsun, iki taraf da güzel oynasın, güzel bir maç izleyelim. Maçtan sonra da hakemler değil futbol konuşulsun. Bi de mümkünse Ergün Penbe'nin kıçına çarpıp giren ya da geçen sezon Leo Franco'nun yumurtladığı gibi bir gol yemeyelim. Kim kazanır derseniz de, ben 2000 yılında Samuel Johnson'ın frikiğinde Emre Belözoğlu'nun ayağına çarpıp giren golden beri pek tahmin yapmıyorum Fenerbahçe maçlarından önce. O sene ısmarladığım yemeklerden bir ordu doyardı çünkü.