Pages

Subscribe:

9 Mart 2012 Cuma

Halamın bıyığı olsa...

Dünkü Atletico Madrid - Beşiktaş maçını, başından sonuna kadar izledim. Bütün gün, akşam 8'in gelmesini, Kartalın deplasmanda alacağı galibiyetin hayalini kurdum; inancım da tamdı, onları yenebilecek güçteydik.

Neden yenemedik?

Bir milyar tane alternatif olasılık, neden-sonuç sıralanabilir. İşte o yüzden birazdan buralar hep olsaydı, etseydi ile dolacak.

Beşiktaş'ta haftalardır süren düşüşü herkes görüyor. Takım, sezon başından beri fikstür mağduru. Avrupa maçından çıkıp 2 gün sonra ligde yine koşturuyor. Zor bir sezon. Son haftalara bakarsak, önce Galatasaray maçında sonuna kadar mücadele edip 90+'larda basit bir hata sonrası gelen gol ile yenildi, sonraki hafta Trabzon karşısında, kendi evinde 1-0 önde olduğu maçta 1-2 yenildi. Takım mental olarak da çok yorgun.

Dünkü Atletico Madrid maçında, ilk yarı sahada olmayan Beşiktaş, sahada olmamasının bedelini 13 dakikalık zaman içinde yediği üç golle ağır bir şekilde ödedi. Neden, Atletico Madrid çok iyi bir takım olduğu için mi? Alakası bile yok. Atletico Madrid iyi bir takım değil. Üstüne basa basa söylüyorum. Hele hele Beşiktaş'ın yenemeyeceği bir takım hiç değil.

Beşiktaş'ın sol kanadındaki devasa boşluğu fark eden takım Atletico Madrid değil, Boluspor olsa yine gelir sana o golleri atar. Egemen'in kadroda yer alması hiç kuşkusuz herkeste bir "ohh" etkisi yarattı. Olayın Egemen'de bitmediğini fark etmemizse kısa sürmedi.

İlk gol sürpriz değildi. Atletico Madrid sağlam geldi ve golünü attı. İkinci gol, yine sol kanatın Taksim Meydanı'na dönmesinin getirdiği, tamamen kendi hatamız ve morallerin iyice düşmesinin sebebiydi.

Ama üçüncü gol... Dünden beri üçüncü golü unutamıyorum. Adam, orta sahanın ilerisinden aldığı topu ceza sahasına kadar getirdi, bekledi, durdu, topu çekti, golünü attı. Ortalama bir anadolu kulübünde oynayacak oyuncu olan Necip'in Atletico Madrid'e hediyesi olan üçüncü gol. Turu kaçıracaksak, nedeni olan üçüncü gol. Topu aldığında kafasını kaldıramayan adamların UEFA Avrupa Ligi'nde yeterli olamayacağını tekrar ama tekrar gördük bu golle.

Veli Kavlak... Ben bu adamın Beşiktaş'ta ne aradığını çözemedim, sanırım çözemeyeceğim de. Koşuyor, kovalıyor, hırslı, bla bla. Arkadaşım adamın mesleği zaten koşmak. Sen bir postacıya, aa bana posta getirdi, çok iyi bir postacısınız diyor musun? Veli Kavlak'ta da koşmak dışında bir yarar görmüyorum ben, aksi gibi zararı daha büyük. Top ayağına geçtiği zaman, ya anında bir başkasına pas veriyor ya da karşı takıma kaptırıyor. En başta, bu adam sol bekte ne arıyor ulan? Carvalhal'in ısrarı, mevkiisi olmayan yerlere koyduğu oyuncular maçı Atletico Madrid'e verdi zaten.

Madem sol kanattan açıldı laf devam edelim.
Ricardo Quaresma... Hiç kuşkusuz dün gecenin en çok eleştirilen adamı. Koşmadı, varlık gösteremedi, zorla evlendirilmiş 14'lük köylü kızı gibi isteksiz çıktı sahaya. Maçı istemedi resmen adam. Ne geriye koştu, ne ileriye. Aldığı topların tamamına yakınını kaybetti. Alınan toplar, sol kanatta Quaresma ile buluşturulacak mantığında oynarsan ve topu buluşturduğun adam bu denli ağır kalırsa, oynamazsa ofansın bocalamasına kimse şaşırmasın. Nerede Macabi maçında takımı sırtlayıp galibiyet ve turu getiren Quaresma, nerede Atletico Madrid maçındaki Quaresma. İstek, hırs, galibiyet amacından eser yok. Gitsin diyen var, kalsın diyen var. Gönlüm ne kadar kalmasından yana olsa da, Beşiktaş taraftarının gönlüne basarak kazanamadığı bir oyuncuyu daha dünyada başka hiçbir takım kazanamaz arkadaş. Bu adamın kalmasını, oyunu sevmesini, galibiyet getirmesini istiyorum. Ancak, olmuyorsa, yapamayacaksa, yapacak bir şey yok.

Manuel Fernandez... Dün ilk yarıda bocalayanlar arasında orta sahanın kaptanı da vardı. Ancak, istikrarı ikinci yarıda onu kendisine getirdi. Aldı, götürdü, getirdi, defansta kaldı, topu açtı. Guti'nin gitmesiyle, orta sahanın tüm yükü kendisine kaldığı gibi defansın ilerisinde de Fernandez var. Bütün yükün ona kalması belki de bu kadar zorluyor onu, ancak elinden gelenin en iyisini yapıyor. Fernandez, Türkiye'de top oynayan en kaliteli yabancılar arasında ilk 3'tedir gözümde.

İkinci yarıdaki Beşiktaş'ın azmi ilk yarıya yansıyabilseydi. Sol kanat bu kadar açık vermeseydi. Quaresma, Quaresma olsaydı. Holosko son dakikalarda bulduğu fırsatı gole çevirebilseydi. Necip o hatalı pası verip üçüncü golün sebebi olmasaydı.

Falandı, filandı... Beşiktaş'ta oldukça kötü bir gidişat var. Avrupa'dan silinmemiz an meselesi. Lig desen sonuç ortada. Bir yerde hata var. Hatayı bulup düzeltmek teknik direktörün işi. Hatayı düzeltmek istemekse oyuncuların. Formanın hakkını veremeyen, elindeki fırsatı değerlendiremeyen oyuncu, kendisiyle yüzleşmeli. Taraftar olarak yeter ki o isteği oyuncunun yüzünde görelim, bu bize yeter. Yenilsek de, Atletico Madrid maçının ikinci yarısındaki Beşiktaş'ı görmek yeter. Sevinmek için sevseydik, yenmek için sevseydik Barcelona'yı tutardık.

Tek temennim İstanbul'da gol yemeden atacağımız iki gol ile turu geçebilmek. O zaman buralar hep siyah-beyaz olacak...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

çok katılıyorum size. mükemmel dile getirmişsiniz.

Yorum Gönder