Pages

Subscribe:

1 Mart 2012 Perşembe

Futbol A.Ş


Türkiye'de futbolun şirketleşmesi anlamında son yıllarda bir çok gelişme yaşandı. Futbol endüstrisi gelirlerini kat ve kat arttırırken spor klüplerinin milyar dolarları geçen bütçeleri ile birlikte ekonomik pastanın büyük dilimine oturmaları söz konusu olmaya başladı.

Sanayi toplumlarının bir çoğunda, reklam ve marka değeri yüksek faaliyetlerin değerlendirilmeye alınması fazla uzun sürmez. Halkın bir çoğunun kendi arzusu ile paralar verip bu marka değerlerini görmek istemesi reklamcıların bu sektör üzerinden para kazanması işten bile değildir. Futbol hem ülkemizde hem de dünyanın bir çok ülkesinde bir numaralı spor durumundadır. Her ne kadar mahalli kulaktan dolma sözlerde en çok kazandıran sporun tenis olduğu söylense de şimdilerde ortalama bir ailenin tüm fertlerinin hayatları boyunca kazanamayacağı rakamlarda para kazananlar kişiler, çoğu zaman bize saç baş yolduran futbolcular olmuştur. 

M.Berkay Aydın-Duygu Hatipoğlu-Çağdaş Ceyhan'ın, İletişim kuram ve araştırma dergisinde "endüstriyel futbol çağında taraftarlık" isimli makalelerinde şöyle bir kısım geçmekte: "Futbol, oyun olarak doğduğundan beri, hep geniş kitlelerin ilgisiyle karşılaşmıştır. Oyunun ‘modern’ biçiminin doğuşu 19. yüzyıl ortalarında İngiltere'de gerçekleşmiştir. Önceleri, yüzlerce kişinin birlikte oynayabildiği, kuralları olmayan, yaralanmalar ve sakatlıklarla sonuçlanan, tarihsel süreç içinde defalarca yasaklamalara maruz kalmış bir oyun olan futbol (bkz. Stemmler, 2000), çok kabaca söylenirse kapitalizmin doğuşu ile birlikte kurallara daha bir sıkı şekilde bağlanmaya başlamıştır.

Futbolun çok geniş ve güçlü bir ekonomik sektör haline gelmesi, doğal olarak üreticilerini ve tüketicilerini belirlemiştir. Futbol ekonomisinin üreticileri televizyonlar,  şirketler, medya, sponsorlar, oyuncular ise tüketicileri/ alıcıları da, zamanında tribünlere sürülen kitledir. Tartışmanın kendisi de buradan çıkmaktadır. Tribünlere sürülen kitle nedir, nasıl tanımlanacaktır? Başından beri tüketici olarak hedeflenen ‘seyirci’ ile futbola özne olarak yeniden dahil olma amacıyla var olduğu söylenebilecek ‘taraftar’ arasında bir farklılık olduğunu belirtmek gerekir. Aynı sebepten dolayı taraftarlık ile endüstriyel futbol arasında da gerilimli bir ilişki olduğundan bahsedilebilir."

Söz konusu tüketim toplumlarında insanların hayranlıklarını ve görsel tatminkarlıklarını bu nebze celbeden bir spor dalının ekonomi pastasında büyük pay sahibi olmaması zaten düşünülemez. Futbolun şirketleşmesi ile birlikte oyunun genel yordamı da uzuvlarını daha farklı şekilde yönlendirmeye başladı. 

Futbolu yöneten spor adamları ve teknik kadrolar, kazanmak için daha fazla emek sarf etmeleri gerektiği idrakine vardılar.

Günümüz futbol mantalitesinde ofansif futbolun( 90 öncesi oynanan topun peşinden koşmacılık) daha uygun bir şekle dönüşmesini sağladı. teknik anlamda 90'lı yıllardan sonra tam saha yayılmacı bir politika izlendi. Takımların işlevsellikleri bile bu anlamda değişerek taktiksel mantaliteler oluştu ve artık futbol eskisi kadar basit oynanan bir oyun değil. Zamanın iyileri olarak gösterilen futbolcuların yalnız o yıllara ait birer efsane olduklarını ve günümüzün mental anlamda daha güç ve kondisyon isteyen takım kurgularında belkide yer bulamayacaklarını bilmemiz gerekiyor. (Türk futbolunun efsane isimleri Lefter ve Metin Oktay aşağıda)


Sonuç olarak artık futbol yalnızca bir spor dalı değil, bir anlamda ekonominin de dalı. Maliyet hacimlerinin arttığı ve üretim bazında eksikliklerin yaşandığı toplumumuzda, artık bir uyuşturucu niteliği taşıyor. 

Artık futbol öylesine içimize işlemiş ki, neredeyse takımları için canlarını verecek(!) insanlar oluşturmuşuz. Görsel nitelik ve ahlak anlayışı açısından iyi futbolcular yetiştirmeye yönelmez isek, yakın zamanda sosyolojik anlamda izlenen futbolu, yalnız çıkarların savaştığı roma arenalarına geri gönderebiliriz. 

Sözün sonunu son dönemde dünyanın en iyi  futbolunun oynandığı ülkelerin başında gelen İspanya'nın eski kralı Franco'nun Bernabeu Stadyumunun yapılması için verdiği emirle bitiriyorum: "Bana yüz elli bin kişilik bir uyku tulumu yapın"

1 yorum:

littleiv dedi ki...

Çok güzel bi ilk yazı olmuş.

Yorum Gönder